Hadi biraz da sınırları aşalım, her şeyi bir yana bırakıp dünya sinemasına uzanalım ve efsanevi yönetmen Kieslowski'den biraz bahsedelim.
Kieslowski kendi hayatından izleri filmlerine konu olarak olmasa da çoğu kez bakış açılarıyla yansıtan bir isim. Bunun için Kieslowski'nin çocukluk çağlarına bakmamız yeterli.
Kieslowski’nin çocukluk çağlarında babasının veremle boğuşması tüm ailesini derinden etkiliyor öyle ki Kieslowski bir süre sürüncemede kalıyor. Mesela en büyük hayali itfaiyeci olmak ve insanlara yardım etmek. Ailesinin buna karşı çıkmasına rağmen inatla itfaiyeci oluyor ancak kısa zaman sonra ailesinin dediği gibi itfaiyeci olmasının mantıksız bir karar olduğunu kabul ediyor. Kieslowski bunu sonraları “deneyimlemek en güzel derstir” diye açıklayacaktı. Esasen bunun altında bir kurtulma isteği olduğunu görmek zor değil. Sürüp giden senelerde arayış süreci bir süre daha devam ediyor aslında tek isteği kafasında çizdiği dünyayı insanlara göstermek, ancak bunun yolunu önceleri insanlara yardım etmek için itfaiyeci olarak sağlamak istese de çok geçmeden sinemanın daha doğru yol olduğunu düşünerek Lodz film okuluna giriyor.
İlk aşamada belgesel ve tv yapımları üzerinde duruyor ve daha çok hayatın olağan akışına kapılarak yaptığı çalışmalarla ilerliyor. Hayatın gerçekliği üzerinden ilerlemek sinemanın büyüsüne kapılmasını sağlıyor. Bazen bozkırdaki bir kuru ağaç ya da ıssız bir köyde güneşi arayan köpekleri yansıtıyor. Bana kalırsa 1966’dan itibaren yaptığı "Tramvay", "Fotoğraf", "Fabrika" gibi yapımları başta olmak üzere 1979 senesinde yaptığı "Amatör" adlı filme kadar hep bir arayış içerisinde bulunuyor.
79 sonrası ise daha realist ve vurucu eserler üretmeye başlıyor. "Dekalog" sonrasında gelen, "Öldürme üzerine kısa bir film", "Aşk üzerine kısa bir film", Veronique’nin ikili yaşamı" ve "üç renk" serisi yönetmenin en başından bakıldığında kişisel bir biyografisi gibi. keza her film biraz Kieslowski’dir ancak hepsi ayrı ayrı filmlerdir çünkü Kieslowski bir dahidir.
Ömrü yetseydi ve tamamlayabilseydi "Cennet", "Cehennem", "Araf" üçlemesinde de bambaşka yönlerini görebilirdik. Çünkü her zaman farklı çekim açıları ve öykü anlatımları vardı ve bize kim bilir daha ne öyküler izletecekti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder