İlyas Salman’ı çok severim, araba öykülü filmlerde de bir başka
başarılıdır. Çiçek Abbas’ta minibüsüne olan aşkı Sarı Mercedes filminde Balkız’a
olan aşkıyla örtüşür. Birbirinden farklı bu iki filmde de İlyas Salman aynı
duyguları hissettirir. Sarı Mercedes filmiyle alakalı nice yazıya, analize
rastlamak mümkün. Ben bu kez bu efsanevi filme bir başka açıdan bakmak
istiyorum.
Film aslında her saniyesinde bir anlamda otobiyografik izler taşıyor. Filmin başında her ne kadar tırnaklarıyla kazıyıp hayallerine kavuşan bir adam portresi görsek bile öykü aktıkça aslında Bayram'ın ne kadar kötü ve sinsi olduğunu görebiliyoruz.
Bayram sarı ve ihtişamlı arabasına kavuşur kavuşmaz Solmaz'la arabanın arka koltuğunda sevişiyor. Üstelik Solmaz'ı "başkası olsa arabaya almazdım" diyerek övmeye çalışırken daha da aşağılıyor. Alt benlikte aslında Solmaz arabadan bile değersiz. Üstelik Türkiye'ye götürme karşılığında seviştiği Solmaz'ı giderken arabasına almıyor. Bayram'ın gönlü aslında el vermiyor Solmaz'ın arabaya binmesine ama Solmaz'la baş başa kalacak bir yeri bile yok o kadar yoksul aslında Bayram. Daha öykünün başında karakteri belli oluyor Bayram'ın. Zaten Bayram Almanya'ya gelirken de en yakın dostunu kazıklayarak geliyor, yarini geride tek başına bırakıyor ve bunları yaptığı için kendisini haklı görecek kadar da bencil davranıyor. Kimseyi beğenmiyor, nikâhına almadan dokundurtmaz dediği yarini beğenmiyor, kazık attığı arkadaşını beğenmiyor, arabaya attığı hemen sevişmeyi kabul eden Solmaz'ı da beğenmiyor, vapurda arabasını görür görmez kendi tabiriyle "altına yatmayan" kadını da beğenmiyor. Sadece kendini haklı bulup önemsiyor keza tek hayaline kavuştuğu için kendini vicdanen rahatlatıyor.
Sonuna baktığımızda ise aslında kazada o darbeleri Mercedes değil Bayram alıyor. Filmin sonunda Bayram köyüne dönmüştür artık ve başladığı yerin bile gerisindedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder